Bir zamanlar Selim adında bir hafiye yaşarmış. Selim, büyüklerine karşı son derece saygı duyarmış. Bunun en büyük nedeni gözleri görmeyen çilekeş anası imiş. Selim daha 5 yaşındayken babası, gerçekleşen bir muharebede şehit düşmüş. Anası onunla birlikte beş kardeşine tek başına hem analık hem babalık yapmış. En büyükleri olan Selim, bir gün kardeşi Ayşe ile birlikte yaylada dolaşıyormuş. Selim, Ayşe'den onbir yaş büyükmüş. Selim'in yaşı onaltı, Ayşe'nin yaşı beş imiş. Yaylada birbirlerini kovalarken Ayşe'nin ayağı bir taşa takılmış ve oracıkta bayılmış. Selim bunu görünce çok korkmuş ve sırtlanmış kardeşini. Hava soğuk ve fırtınalı olmasına rağmen kardeşini eve götürmeye eminmiş. Kardeşi Ayşe:
-Abi üşüyorum.
Selim:
- Dayan Ayşem geldik sayılır. Lütfen sık dişini. Demiş. Bir zaman sonra kardeşinin sesi kesilmiş. Kardeşinin öldüğüne inanmak istemeyerek uzun bir yolu onu sırtında taşıyarak getirmiş. Selim eve varmak üzereyken bazı köylüler onu bu halde görerek polisi arayıp doğru olamayan bir iftira atmışlar. Polis memurları kısa sürede Selim'in yanına gelmiş. Selim olayları tüm gerçekliğiyle anlatmasına rağmen polis memurları köylülere inanmayı tercih etmiş ve olay çok daha büyüyerek son bulmuş. Selim ıslah evine atılmış. Islah evinin en küçüğü olduğundan her gün ondan yaşça büyük olan gençlerden şiddet görmüş. Hergün ağlayarak uyumuş. Gel zaman git zaman uykudan önceki bu hüzün, gördüğü şiddetle birlikte hırsa dönüşmüş. Daha 17 yaşında olan Selim, daha başında yaşadığı zorlu ve acılı tecrübelerinden dolayı ileride kanının son damlasına kadar adaleti savunacak bir savcı olmaya and içmiş. Bu kararından sonra hergün okuluna gidiyor, ödevlerini eksiksiz yapıyor ve fazladan ders çalışıyormuş. Tabi bu kadar iyi notlarla yükseldiği için okulunun birincisiymiş. Birgün okul çıkışı bir çocuk yanına yanaşmış ve:
- Çok azimli ve çok başarılı bir çocuksun. Senin gibi biriyle tanışmamak aptallık olurdu. Ben Hasan. Demiş.
Bunun üzerine Selim:
-Ben de Selim, memnun oldum. Demiş.
Ertesi gün Hasan, Selim'in yanına oturmuş ve ona kendi yemeğinden ikram etmiş. Hasan'ın bu davranışı Selim'in hoşuna gitmiş ve Hasan'la derin bir sohbete koyulmuşlar. Hasan, zengin bir ailenin tek çocuğuymuş. Dışarıya fazla çıkmadığından dolayı Selim'le daha önce hiç karşılaşmamışlar. Bunlar her geçen gün biraz daha samimi olmuşlar. Aileleri tanışmış. Her zaman birlikte vakit geçirir olmuşlar. Bir gün Hasan'la Selim köyde otururken elinde kovayla su almaya giden bir kız geçmiş yanlarından. Tam o sırada üç tane serseri, kızın yolunu kesmiş ve onu rahatsız etmişler. Tek amaçları köylülerin huzurunu kaçırmakmış. Selim bunu görünce bir aslan misali kükreyerek atmış kendini köyün ortasına. Serseriler Selim'i görünce korkmuş ama onlar iki kişi, kendileri üç kişi oldukları için geri adım atmamışlar. Selim:
- Sabah vakti elinde kovayla su almaya giden bir kızdan ne istersiniz. Demiş.
İçlerinden biri atılmış ve:
- Sana mı soracağız. Sen bu mahallenin polisi misin? Diyerek kızın elindeki kovaya davranmış. Bunu gören Selim dayanamayıp Hasan'la birlikte bu serserileri bir güzel dövmüşler. Akşama eve geldiklerinde Hasan ve Selim yüzlerindeki morluk ve şişlikleri halletmeye çalışırken Selim, Hasan'ın ona karşı dik dik baktığını görmüş ve:
- Hasan hayırdır? Ne oldu?
Diye sormuş.
Hasan hayranlıkla:
- Bugün üç kişinin karşısına hiç korkmadan atladın. Doğrusu hiç bu kadar cesaretli birini görmedim şu hayatımda.
Selim:
-Ah Hasan ah şu dünyada zalimlerin karşısına sen ben çıkmazsam kim çıkacak?
Kim Allah hakkı için adaleti savunacak?
Demiş.
Hasan, Selim'in bu sözleri karşısında dahada hayran kalmış ve gitgide ona benzemeye başlamış. Dersleri çok daha iyi olmuş. Artık içine kapanık değilmiş ve Selim gibi yüreklenmiş. Adaleti savunmak için elinden geleni ardına koymamaya başlamış. Bu değişim üzerine Hasan:
-Selim, sen savcı olmak istiyorsun. Bende senin gibi adaleti sağlayan ve vatanına en iyi şekilde hizmet veren bir polis olmak istiyorum!.
Demiş.
Selim bunu duyunca:
Eğer sana iyi bir gaye aşılayabilmişisem ne mutlu bana.
Demiş.
Aradan 20 yıl geçmiş. Selim'in hedeflediği gibi savcı olmasına az kalmış ve hergün vatanına hizmet aşkıyla görevinin başına geçen bir yetişkin olmaya artık çok daha fazla yaklaşmış.
Günlerden bir gün yine Hasan'la Selim gezinirken köyün kahvesine uğramışlar. Köyün muhtarı Mehmet amca Selim'in babası Hakkı beyi çocukluktan tanırmış ama fazla konuşmazlarmış. Bu yüzden Selim, Mehmet amca ile yeni tanışmış. Mehmet amca Selim'i hemen tanıyıp güzelce karşılamış. Selim, Hasan ile birlikte muhtar Mehmet amcanın peşinde dolana dolana ondan bir şeyler öğrenmek istiyormuş. Çünkü Mehmet amca, Selim'in babasıyla aynı muharebeye girmiş fakat sağ kurtulmuş. Öyle böyle vakit su gibi akmış ve muhtar ile çok samimi olmuşlar. Selim, Hasan ve muhtar Mehmet amcayla kahvede otururken dikkatini geçen sefer yolu kesilen kız çekmiş. Kız önüne baka baka her gün kuyudan su almaya gidermiş. Selim de hergün bu kızın kim olduğunu düşünürmüş. Bir gün Hasan'la kahvede otururken Selim:
-Hasan. Hergün buradan bir kız geçer. Kim olduğunu tanır mısın?
Hasan:
-Bilmiyorum ama nedendir bu ilgin?
Selim:
-Öylesine. Sadece merak ettim.
Dese bile onun en yakın ve tek dostu olan Hasan Selim'in bu kıza aşık olmaya başladığını anlamış. Bir gün Mehmet amca bunları evine, akşam yemeğine davet etmiş. Selim de kabul etmiş. Akşam eve gelmişler ki ne görsünler?
Muhtarın kızı o kızmış. Bunu gören Selim şaşkınlığını gizlemeye çalışsa bile başarılı olamamış ve biz artık kalkalım geç oldu diyerek evden ayrılmışlar. Hasan:
-Selim ne oldu? Niye hemen çıktık daha yemek yememiştik diyerek Selim'i durdurmuş. Selim:
- Hasan benim sana sorduğum kız vardı ya! İşte o kız muhtarın kızıymış.
Hasan:
-Nasıl?!
Diyerek şaşırmış.
-Açlıktan kör olmuşum galiba.
Diyerek devam etmiş.
Selim ve Hasan'ın daha yemek gelmeden çıktıklarına anlam veremeyen muhtar:
-Allah Allaah! Bu çocuklar niye böyle yaptı şimdi?! Diyerek hayıflanmış.
Babasının bu hayıflanmasından sonra kız:
- Baba bir hafta önce köyün ortasında önümü kesmişlerdi de iki çocuk gelip beni kurtardı demiştim ya. İşte onlar bunlardı.
Demiş.
Bunu duyan muhtar:
-Bu çocuklara zaten kanım çok ısınmıştı. Nedeni şimdi belli oldu.
Demiş.
Selim bir yandan okulunu okur, diğer yandan muhtarın beraber işletmeleri için ona teklifte bulunduğu kahveyi yönetirmiş. Gel zaman git zaman Selim artık iyice büyümüş ve kendini geliştirmiş. Okulundan mezun olmasına da az kalmış. Selim işe başlamak için şehire gitmek zorundaymış ama aklı hâlâ muhtarın kızı Yasemin'deymiş. Artık onu gerçekten sevdiğini kendine itiraf etmiş. Birgün Hasan'la konuşurken:
-Of hasan of.
Demiş.
Hasan:
-Ne oldu kardeşim? Bir dedin mi var? diye sormuş. Selim:
-Dert değilde yüreğimin zorlandığı bir imtihan diyelim.
Demiş.
Hasan:
-Ah be kardeşim. Ben senin kaç yıllık dostunum. Sen muhtarın kızına yanıksın değil mi?
Diye sorunca Selim:
-Evet be Hasan. Ama söyleyemiyorum. Çekiniyorum.
Demiş.
Hasan:
-Kardeşim niye bu kadar zorlanıyorsun. Çıkalım karşısına. Diyelim böyle böyle. Allah'ın emri peygamberin kavli hop iş bitti.
Selim:
-Yavaş ol be Hasan'ım. Öyle olur mu?
Demiş.
Hasan:
- Sen civan mert bir çocuksun. Niye bu kadar zorlandın de hele.
Demiş.
Selim:
-Kızı istemeye gitsem babam yok annem ağma. Bana hiç kız verirler mi?
Deyince Hasan yerinden zıplar. Kendini bu kadar hor gören Selim'e biraz sertleşerek:
-Ben mertliği senden öğrendim. Şimdi şehit olan bir babanın gururlu oğlu olarak ferahlamak yerine, içine kapanıp hayatı kendine zindan etmene izin vermem.
Demiş ve Selim'i kolunda çekerek evine götürmüş. İlk başta annesinden izin aldırmış, sonra kendi evine götürerek babasına durumu anlatmış.
Babası:
-Oğlum bu durumda hiç çekinilecek bir şey var mı? Yarın hazırlan, hayırlı bir işimiz var. Ben Mehmet beyle görüşürüm.
Demiş.
Selim sevinçten havalara uçmuş. Yarın olmuş. Vakit tez gelmiş. O malûm soruya cevap beklemeye başlamışlar.
Mehmet amca:
- Selim'i iyi tanırım. Babasıyla da tanışırdım. Doğrusu buralarda senden delikanlısını, cesaretlisini ve Allah hakkı için bu kadar çabalayanı görmemiştim. Sana gözüm kapalı güvenirim. Verdim gitti!
Demiş.
Bu cevabı duyan Selim çok sevinmiş. Düğün, kına hepsi geçmiş. Şehire taşınmışlar. Selim ile birlikte Yasemin'de okul okuyarak o hakim, Selim ise savcı olmuş.

Abi geçmişte kalan Selim Kiraz gibi şehitleri günyüzüne çıkarmanız çok iyi olmuş ALLAH rahmet eylesin. Abi seni beğenerek takip ediyorum.
YanıtlaSil